Lisanslar için Akademik Hayata Tutunma Rehberi (Eski Postlar Bir Arada)

--

Değerli lisans arkadaşlar, aklınıza takılan da bazı sorular var ve kestirme arıyor gibisiniz (ki akademik hayatta kalifiye olmanın kestirmesi yok). Bunları cevaplamak için daha önce Medium hesabımda böyle bir girişimde bulunmuştum, umarım faydalı olur.

Master (yüksek lisans) ve PhD (doktora) nedir ve ders var mı?

Yüksek lisansım, ve ilk yılında evet ders alıyordum; vizelerim (midterm exam), ödevlerim (homework), final ve ders projesi gibi dertlerim vardı. Bu, sadece yüksek lisans için değil, doktora öğrencileri için de geçerli (çoğu programda doktora öğrencileri , kendi harici birkaç hocadan ouşan bir komite gözetiminde bunlara ek olarak, ders dönemi bittikten sonra yeterlilik (qualification) sınavına girer).

O halde yüksek lisans nedir, doktora nedir? Faydası var mıdır?

Aslında temel soru bunlarla başlıyor. Lisans hayatı boyunca, derslere gidip gelen, ödevini projesini yapan, son sınıf öğrencisi pek çok öğrenci, bu konuda açık bir bilgiye sahip değil. Bunu asıl yazma sebeplerimden biri de bu konuyu aydınlatmaya yardımcı olmak.

Öncelikle, Türkçesiyle yüksek lisans (İngilizcesiyle master, işletme programları MBA, master of business administration, diye adlandırılıyor) programları, tezli ve tezsiz olabiliyor. Tezsiz programlar, genelde bir yıllık (genellikle iki ders dönemi), lisansın devamında akademi hayatı hakkında ön bilgi veren programlar olurken tezli programlar genelde iki yıllık süreci kapsayan, ilk yılın iki dönemi ders aldığınız ve ikinci yılda tezinizi yazacağınız araştırmayı, araştırma materyallerini, çalışma yönteminizi (methods) ve sonuçları (results) kapsayan ve sizin eseriniz olarak ortaya çıkan bir bilim ürünü oluyor (tabi ki doğru yapıldığı takdirde).

Yüksek lisans için tezli programlar genelde iki yıllık süreci kapsayan, ilk yılın iki dönemi ders aldığınız ve ikinci yılda tezinizi yazacağınız araştırmayı, araştırma materyallerini, çalışma yönteminizi (methods) ve sonuçları (results) kapsayan ve sizin eseriniz olarak ortaya çıkan bir bilim ürünü oluyor (tabi ki doğru yapıldığı takdirde).

Türkçesiyle doktora (İngilizcesiyle PhD: doctor of philosophy) ise genelde en az üç yıllık, ancak ortalama beş yıllık bir süreci kapsayan ve akademide devam ettiğiniz takdirde, çoğunlukla çalışma alanınızın temelini oluşturan uzun bir süreç. Pek çok doktora programının da ilk iki yılı ders süreci ile başlarken, geri kalan üç yılda bir tez konusu bulup/geliştirip, bunun üzerine çalıştığınız konu hakkında bazen büyük ancak çoğu zaman küçük yenilikler getirdiğiniz ve bilimin birikimsel ilerleme sürecinde bir nokta olduğunuz bir tezle sonlandırdığınız, enerjinizi tümüyle vermeniz gereken zorlu bir yol. En önemlisi, işin (akademinin, bilim insanı olmanın) çilelerini damarlarınızda, göğsünüzdeki nefes darlığında veyahut karnınızdaki sancılarda hissettiğiniz, bilim yolcusu olmanın nasıl ciddi bir mesele olduğunu size defalarca hatırlatan, ancak sonunda size bir “uzman”lık yolu açan bir unvan. Sadece sağlık alanında uzmanlaşanlar değil, pek çok alanda pek çok PhD sahibi bilim insanı, bu şekilde “doktor” oluyor. Ve çoğu zaman doktor olmakla bitmiyor (doktora sonrası araştırmalarla devam etmek gibi).

Pek çok doktora programının da ilk iki yılı ders süreci ile başlarken, geri kalan üç yılda bir tez konusu bulup/geliştirip, bunun üzerine çalıştığınız konu hakkında bazen büyük ancak çoğu zaman küçük yenilikler getirdiğiniz ve bilimin birikimsel ilerleme sürecinde bir nokta olduğunuz bir tezle sonlandırdığınız, enerjinizi tümüyle vermeniz gereken zorlu bir yol. En önemlisi, işin (akademinin, bilim insanı olmanın) çilelerini damarlarınızda, göğsünüzdeki nefes darlığında veyahut karnınızdaki sancılarda hissettiğiniz, bilim yolcusu olmanın nasıl ciddi bir mesele olduğunu size defalarca hatırlatan, ancak sonunda size bir “uzman”lık yolu açan bir unvan. Sadece sağlık alanında uzmanlaşanlar değil, pek çok alanda pek çok PhD sahibi bilim insanı, bu şekilde “doktor” oluyor.

Önce yüksek lisans yapıp daha sonra doktora yaparsanız, akademik sisteme daha aşina bir şekilde eğitim hayatınıza devam edebilirsiniz. Ancak, ders almadan üç yıl içerisinde bitirebileceğiniz Almanya’daki bazı programlar gibi de erkenden kariyerinize de atılabilirsiniz.

Hepsi bunlarla sınırlı değil. En genel olan hali bu şekilde. Daha fazlası için araştırıp, kendiniz de yeni programlar keşfedebilirsiniz.

Pek çok doktora programı, ilk iki yılı bitirip terk ettiğiniz takdirde master derecesine sahip olabileceğiniz şekilde düzenlenmiş. Ancak, bu akademik hayatta pek hoş karşılanan bir durum değil.

Biraz kendi bölümünden ve imkanlarından bahsedebilir misin?

Öncelikle ben kendimi şanslı görüyorum. Çünkü, bilim yapmak bütçe istiyor. Bizim lablarda kullanmış olduğumuz her malzeme, para demek. Yarı özel bir üniversite okumanın avantajı da bilim yapmak için bir bütçesi olması. Yeterli mi diye soracak olsanız, hayır derim. Kötünün iyisi bir şekilde bir bütçe var. Asıl bütçeyi, grant adı verilen proje destekleriyle ve çeşitli vakıf ve derneklerin sağladığı bağışlarla devam ettirebiliyoruz. Bu destekler, çoğu zaman o projede çalışan öğrencinin bursunu da kapsayacak şekilde düzenleniyor. Mesela, benim henüz bu tarz bir projede ismim geçmediği için, bu şekilde bir projede çalışmadığım için, proje bursu alamıyorum. Eğer bu şekilde bir projede yer alsa idim, extra bir bursum olabilirdi, öte yandan bölümün sağladığı 2500tl yüksek lisans bursu mevcut ki bu aynı okul içindeki enstitüler arası bile fark edebiliyor. Ancak, bir doktora öğrencisiyseniz, bazı istisnalar hariç, 3500 ve üzeri bu bursunuz (buna ek olarak multinet adi verilen yemek kartı da veriliyor doktorolara) mutlaka oluyor. Mühendislik gibi bölümlerde ise tam gün çalışmanız gerekmediği için ek bir işle de kendi kazancınızı sağlayabilirsiniz. Aselsan’da çalışırken, Bilkent’te yüksek lisans yapmak ya da X bankasında yazılımcı iken, Y üniversitesinde master eğitimi almak gibi.

Bilkent’te en büyük avantajlardan birisi, kampüs içerisinde, ulaşımı kolaylıkla sağlanabilir öğrenci yurt ve lojmanlarına sahip olması. 510 tl’ye tek kişilik öğrenci yurtlarında kalabilirsiniz (yurt ücretinde doktoralara yarı yarıya indirim de mevcut). Öte yandan, bir öğün yemeği en uygun fiyata bulabileceğiniz mekan Marmara Restoran da denilen yemekhane olmasına rağmen, paranızın büyük bir bölümü yeme ve içmeye gittiği için aldığınız bursla kıt kanaat geçinmiş oluyorsunuz. Başka üniversitelerin de başka dertleri oluyor, ama Bilkent, en yaşanabilir kampüslerinden birine sahip olmasıyla hayatınızı kolaylaştırıyor (lisanslar tatile gittiğinde kafeler dahil her yer kapanmasa daha güzel olabilir tabi).

Bilkent’te en büyük avantajlardan birisi, kampüs içerisinde, ulaşımı kolaylıkla sağlanabilir öğrenci yurt ve lojmanlarına sahip olması. 510 tl’ye tek kişilik öğrenci yurtlarında kalabilirsiniz (yurt ücretinde doktoralara yarı yarıya indirim de mevcut). Öte yandan, bir öğün yemeği en uygun fiyata bulabileceğiniz mekan Marmara Restoran da denilen yemekhane olmasına rağmen, paranızın büyük bir bölümü yeme ve içmeye gittiği için aldığınız bursla kıt kanaat geçinmiş oluyorsunuz. Başka üniversitelerin de başka dertleri oluyor, ama Bilkent, en yaşanabilir kampüslerinden birine sahip olmasıyla hayatınızı kolaylaştırıyor (lisanslar tatile gittiğinde kafeler dahil her yer kapanmasa daha güzel olabilir tabi).

Doktorayı bitirince Nirvana’ya ulaşıyor muyuz?

Akademide Nirvana’ya ulaşmak diye birşeyden bahsetmek yersiz. Çünkü , bilim yolcuları olarak, “hayat boyu öğrenme” bizim yaşam stilimiz haline gelmiyorsa, büyük sıkıntı ve işkence dolu bir süreç bizi bekliyor demektir. İlk önce “life long learning (yaşam boyu öğrenme)” ile yaşam boyu öğrenci kalacağınızı unutmayın. Herşeyi bildiğini zanneden birine yeni birşey öğretemezsiniz, yeniyi/değişimi algılayacak hassasiyetini kaybetmiştir.

Akademide Nirvana’ya ulaşmak diye birşeyden bahsetmek yersiz. Çünkü , bilim yolcuları olarak, “hayat boyu öğrenme” bizim yaşam stilimiz haline gelmiyorsa, büyük sıkıntı ve işkence dolu bir süreç bizi bekliyor demektir. İlk önce “life long learning (yaşam boyu öğrenme)” ile yaşam boyu öğrenci kalacağınızı unutmayın. Herşeyi bildiğini zanneden birine yeni birşey öğretemezsiniz, yeniyi/değişimi algılayacak hassasiyetini kaybetmiştir.

Bu sebeple, pozisyon yetersizliği, akademik yetkinlik yetersizliği vs. gibi sebeplerle doktora sonrası (post-doc) adı verilen araştırmalarda bulunmanız gerekebilir. Bu da epey değişken olmasına rağmen, uygun araştırma/doçentlik pozisyonu bulamadığınız takdirde (eskiden yardımcı doçent diye bir kavram vardı.) en az altı ay, en çok senelerde ve defalarca sürecek şekilde devam edebilir. Ancak, post-doc, yardımcı doçentliğe (assistant professor, şimdiki adıyla doktor araştırma görevlisi) geçişi temsil ettiği için artık ciddi anlamda ağırlığı olan bir konumdasınızdır ve yer yer instructor adı verilen üniversitede ders anlatıcı (araştırma yapıp makale basma zorunluluğu olmayan) hocalardan biri olarak da çağrılabilirsiniz demektir.

Doktora Sonrası Çalışmalardan Sonra mı Üniversitede Hoca Olabiliyoruz?

Diyelim ki yüksek lisansı yaparken, araştırma kısmına girmektense üniversitede hoca olarak kalmanın daha size göre bir şey olduğuna karar verdiniz. Güzel haber, doktora yapmanıza bile gerek olmayabilir. Üniversite ders anlatıcı olmak için yüksek lisansınız yeterli olacaktır. Ancak, pek çok kaliteli üniversitede hoca olmak için, kendinizi ispatlamış olmanız gerektiğini unutmayın. Hatta Bilkent, Koç gibi üniversiteler bu konuda yurt dışı tecrübesine sahip olmayı da olmazsa olmaz kabul edebiliyor.

*********************************************************

Yüksek Lisans, doktora ve doktora-sonrası hakkında ön bilgi sahibi olduğumuza göre biraz da bir yüksek lisans öğrencisinin hayatı nasıl geçiyor, ona bakalım.

Öncelikle bendeniz, normal şartlar altında iki yıl sürmesi beklenen bir tezli yüksek lisans öğrencisiyim. Daha önce belirttiğim gibi ilk iki dönem normalde ders dönemi. Buna ek olarak, üniversite size TA’lik adını verdiğimiz (Teaching Assistant) asistanlık görevi dahilinde bir dersi mecbur kılabiliyor. Nereden bakarsanız bakın, birey için çok faydalı olabileceğini düşündüğüm bir vazife bu (devlet üniversitelerinde, araştırma görevlisi denilen ve kadro verilen kesimle aynı şey, ancak kadro ve kadroya bağlı memur maaşı yok olan hali, kalabalık sınıflar için az asistanla verilen lablarda bir miktar acı da içerir).

Asistan olarak, her dönem ayrı bir labın yürütülmesinden, raporların okunmasından ve notlandırmadan, yer yer de konu/deney anlatımından sorumlu oluyorsunuz. Bu size öğretim, anlatım tecrübesi kazandırdığı gibi, akademik hayat hakkında enstantaneler sunuyor.

Asistan olarak, her dönem ayrı bir labın yürütülmesinden, raporların okunmasından ve notlandırmadan, yer yer de konu/deney anlatımından sorumlu oluyorsunuz. Bu size öğretim, anlatım tecrübesi kazandırdığı gibi, akademik hayat hakkında enstantaneler sunuyor.

Buna ek olarak, alt sınıflarla tanışmanıza, yani gelecek iş arkadaşlarınızla tanışmanıza, onlara yardımcı olmanıza ve “networking” dediğimiz, önemli iş ağınızın oluşumuna katkı sağlıyor. Bununla da kalmıyor, onlara doğrusunu öğreteyim derken siz de fazladan çalıştığınız için konuyu detaylıca çalışıyor ve eksik kalan tuğlaları yerine koyarak daha sağlam bir bilgiye sahip oluyorsunuz. Öte yandan, bunların hepsi zaman gerektiren işler olduğu için, zaman zaman kendinizi araştırma-ders-asistanlık üçgeni içerisinde kaybedip, tatlı bir yorgunluğa sahip olabiliyorsunuz.

Lab ortamında, kesin çizgilerle bir ayrım olmadığı için 20–30 kişi koca bir odayı paylaşıyor gibi olabiliyorsunuz. Her insanın ayrı bir karakteri/kültürü/inanışı/kimliği gibi farklılıkları beraberinden getiriyor. Bu kadar değişik insan, beraber yaşamayı, paylaşmayı ve farklılıklara saygı duymayı gerektiren bir hoşgörü ortamını paylaşıyor. Zaman zaman atışmalar, tartışmalar vs. gibi insani olaylar yaşansa da saygı ortamı dengesini koruyor. Böyle olunca, bilimle uğraşmak her işten daha güzel geliyor. Bir taraftan sınırsız hayalgücü ve merak, öte yandan farklılıkların bu derece minimalize edildiği bir ortam, insanı sadece şevklendiriyor.

Elbette ki herkesin bakış açısı bu konuda farklı olacaktır, bu sebeple bu benim şahsi kanaatim. Herkes görmek istediğini görmek konusunda,yaşamak istediğini yaşamak konusunda serbest. Dolayısıyla bakış açısı bir tercih.

Asistanlık görevinden şikayet ettiğiniz, deneylerin çıkmadığı, gerilimin tırmandığı zaman dilimlerinin tüm labda hissedildiği, danışman hocanızın bir sözünün sizi yıktığı anlar da olmuyor değil, oluyor. Önemli olan hangileri üzerinde durduğunuz, hangisine odaklandığınız; enerjinizi neyi kullanmak için sakladığınıza bağlı olarak bu durumlar geçip gidebilir veyahut gereksiz trajikleşebilir.

Bazen 8:30–17:30 bir memur gibi çalışırken bazen de gecelemeniz gerekebilir. Hatta sabahlaya da bilirsiniz. Labda yatıp kalkan birkaç arkadaşla tanıştım. O kadar emekle çalıştığınız bu deneyler çıkmazsa, fena bir şekilde moral bozucu olabilirken, çıkarsa tüm mutluluklar sizinle olabiliyor. Mühendislikteki arkadaşlar için bu daha farklı işleyebiliyor. Mesela, gecelere kadar yatıp, gece verimli olan yüksek lisans öğrencisi sabah kadar bitirmesi gereken kodu kolaylıkla yazıp çalışır hale getirebiliyor.

İş, araştırma kısmına geldiğinde yüksek lisans ile doktoranın çalışma potansiyeli olarak bir fark olmuyor, ancak tecrübe her zaman farkını ortaya koyar (Ancak öte yandan hocaların doktoradan beklentileri bir tık daha fazla olduğu için baskı da daha fazla olabiliyor maalesef). En önemlisi hepimizin birbirimize katacağı, bazen de alacağı, bir güzellik olabiliyor. Deneyleri sabırla beklediğimiz gibi birbirimizi de sabırla dinleyip, anlamamız gerekebiliyor. İletişim kopukluğunun çok kötü sonuçlar doğurduğunu da gördüm.

Sürekli labda çalışıyor olsak dahi deneylerin insana kattığı da pek çok sosyal-tecrübe var aslında. Bir kere deneyin sorumluluğu sizde olunca, “sorumluluk” duygusu gelişiyor. Öyle oluyor ki kısa süreli zaman aralıklarında ilgilenmeniz gereken deneyleriniz, “sabır” ve “beklemek” üzerine fikirler sunuyor.

“Ben çok zekiyim, ama çalışmıyorum”

Başlıktaki bahane, sizi lisansta bir şekilde idare eder. Ancak, lisansüstü çalışmalar için emek sarfetmeniz, sorumluluk almanız, ve vaktinizi vermeniz gerekmektedir. Lisansütünün meselesi zaten “çalışma”dır. Meyve veren çalışmalar, tez/makale/patent olarak düşünebilirsiniz. Bu yüzden, böyle bahaneleri arkanızda bırakıp dört elle işinize sarılmanızda fayda var. Böylece ülkeminizin lisansüstü öğrenci kalitesi de artmış olacaktır.

*********************************************************

“Hocalar her zaman daha bilir”

Aslında bu yanlış bir görüş, çünkü üniversite hocaları da pek çok mevzuyla uğraşmaktadır. Hem ders vermek hem proje yazmak hem de idari meselelerle ilgilenmek gibi. Bu sebeple, onların da zaman zaman yanlış kararlar verebildiği anlar olabilmektedir. Emin olduğunuz konularda üslubunca belirtmenizde fayda var. Emin olduğunuz konuda yanılma ihtimaliniz de yüksek.

Buna ek olarak, danışman hocanızın çalışma konseptinde güzel bir projeniz varsa, kendi projenize tamamen (from scracth) size ait olacak şekilde sahip olabilirsiniz. Fikirlerinizi açıklamaktan çekinmeyin ki yardım alabilesiniz.

***********************************************************

Akademik Ciddiyet

Akademide hayatta kalmak istiyorsanız:

1- Evet, kaliteli araştırma yapıp, sonucunu makale olarak basmak

2- (Buraya her türlü akademik ifadeyi getirebilirsiniz).

3- Esprili bir bakış açısına sahip olmak

3. sü uzerinde duracağız. Nasıl esprili bir bakış açısına sahip olunur?

Aynı duyguları paylaşabileceğiniz, yalnız olmadığınızı hissettirecek ve güzel de esprileri olan pek cok sayfa var, birkaçını şöyle yazayım:

I- Academia Obscura

II- PhD Comics

III- Shit Academics Say

Hayatı ciddiye alarak, hayattan zevk alarak akademik olmayınca, ilerleyen süreçlerde asosyal ve psikolojik olarak fazlasıyla yıpranmış bir birey olmanız neredeyse kaçınılmaz.

********************************************************

Başvuru Süreci

Avrupa, Amerika ve Asya ya da ülkeden ülkeyeyi bırakın, okuldan okula bazı gerekli dökümanlar değişiyor. Ancak, genel olarak:

  • Dil yeterliliği olmazsa olmaz (TOEFL/IELTS. TOEFL’ın internet üzerinden olan sınavı, TOEFL iBT, girdikten iki hafta sonra kadar açıklanıyor). Tabi istisnalar var eğer ki 4 yıllık lisans eğitimini Bilkent gibi İngilizce eğitim veren bir kurumdan aldıysanız.
  • En az 2, ama çoğu zaman 3 referans. Ders aldığınız ya da labında çalıştığınız bir profesörden alınır (Benim gibi doktorayı bırakın henüz yüksek lisansı bitirmemiş, hayatında bir makale dahi basmamış birinden referans alınmaz. En az doktorası olan biri olması ve sizi yaptığınız akademik iş dolayısıyla bilmesi/tanıması lazım. Bu noktada işinizin kalitesi, çabanız, kişiliğiniz, kabiliyetleriniz gibi durumlar devreye girecek, lafınız değil).
  • CV. Kısaca eğitim geçmişiniz, akademik tecrübeleriniz, aldığınız ödüller, katıldığınız sempozyumlar, akademik yetenekelerinizi, vs. (Matlab, RNA-Seq veri analizi, vsç gibi) içeren, 2 sayfayı geçmeyecek ve sizin hakkınızda ilk izlenim verecek bir tanıtım belgesi olarak düşünebilirsiniz. Her okul CV istemiyor.
  • Statement of Purpose/Motivation Letter/Letter of Statement (niyet mektubu). Her program, nasıl bir niyet mektubu istediğini sitesinde açıklar, önce açıp okumak lazım. Hatta bazıları 3 çeşit mektup ister ve hepsinin detayını verir, biraz karıştırmak şart. Genelde niyet mektubunda, neden doktora yapmak istiyorsunuz, seçtiğiniz okulu niye seçtiniz, daha önce ne gibi ilgili akademik tecrübeleri kazandınız, ve seçtiğiniz programdan sonra neyi hedefliyorsunuz gibi birden çok soruyu yanıtlmanız gereken ve 2 sayfayı geçmeyecek bir mektup yazarsınız. Kısa, öz ve “to do point” olmak önemli.
  • Unofficial transcript (resmiyet kazanmamış, damgasız, direk üniversitenin sitesinden indirilmiş ders ve not dökümü). Varsa diploma (taranmış resim), henüz yoksa da öğrenci olduğunuzun ispatı (öğrenci belgesi) gibi belgeler de olmazsa olmaz tabi.
  • Bazı okullar GRE General Test de isteyebiliyor.
  • Öte yandan, başvurduğunuz programdan çalışmak istediğiniz hocalarla önceden konuşup anlaşırsanız (email ve skype), ilk eleme sürecini daha güvenli bir şekilde geçebilirsiniz.

Başarılar dilerim

Sevgilerle,

fb

Originally published at https://www.linkedin.com.

--

--

Ortaya Karışık (Fatma Betul Dincaslan)
Ortaya Karışık (Fatma Betul Dincaslan)

Written by Ortaya Karışık (Fatma Betul Dincaslan)

FeBe/ Molecular Biologist and Geneticist / Bioinformatician/ Single Cell Assayist / Socially developed nerd

No responses yet