Doktora Günlükleri: Koltuk Sevdası
Bu yazıdan sonra “Koltuk Sevdası”na farklı bakacaksınız. [ENG] I will be sharing my experiences during&after the thesis process as an international student. This post will be about the emotional aspects of it in my native language, which is Turkish.
Merhabalar dostlar. Bu hesabı okuyup takip eden toplasan iki elin parmağı etmeyiz sanırım ama yine de yazıyorum. Acaba başlığı, ‘yazmak/okumak sevdası’ olarak mı koymalıydım?
Hayatımızda inişler ve çıkışların hesabı yok. Galiba yaşıyoruz bu hayatı!
Tez dönemimin teknik sürecini, taze taze paylaştım bir postta. Genel fikir vermesi açısından faydalı olacaktır. Bir de orada anlatıl(a)mayanlar var. İşte bu yazıda, onlara odaklanacağız.
Bazılarınıza garip gelecek ama tezimi, tezden çıkacak makalemi, yan projemi ve ondan çıkması muhtemel makaleyi daha iyi bir konumda vermek istediğim için çalışmalara devam etmek istemiştim. 1 yıl olmasa da en azından 6 ay daha uzatmak istediğimi birkaç defa mail/dill-endirdim (ki benim gibi birinin çalışırken iş aramasının daha uygun olduğunu da düşünüyordum). Ancak, elimdekilerle tezimi verebileceğimi ve tezimi bitirmeye odaklanmam gerektiğini söylediği için hocam, mecbur içime sinmese de -ki mükemmel doktora tezi yok, muhtemelen hep daha iyisi mümkün- ki eyvallah diyip devam ettim.
Hatta ilerleyen zamanda Stanford’dan biri, hocayı ve Nature’a kapak olan makaleyi tebrik edip yeni kurduğu labına birini isterken, bana o maili atıp isteyip istemediğimi sormuştu. Kaliforniya ve Palo Alto’da post-doc maaşıyla geçinmenin ne kadar zor olduğunu tahmin edemiyorsanız bir googlayın. O sırada o kadar ekonomik kaygılarla boğuşuyordum (ekonomik sıkıntılarımdan detaylı bahsedeceğim ilerleyen bölümlerde) ve talep ettiği projeye teknik eleman olarak alınmaya o kadar soğuk bakıyordum ki direk hocama teşekkür edip devam ettim. Kaldı ki SGde iş bulup orada drylab konusunda kendimi daha da ileriye geliştirebilir miyim diye bir başvuru yapmıştım ki son ikiye kaldığım mülakatta, o hoca lokal olan birini seçti ve yoluna devam etti. O an aklımda bunlar olmasa belki USA’ye de yaşam masraflarını bu kadar umursamadan daha pozitif bakabilirdim. En azından bir mülakat yapıp tanışırdım. Kendi danışmanıma da kırgın ve kızgındım sanırım (pire için deve yakmak ya da tavşan dağa küsmüş hesabı).
Bu kararı vermesinde yerel (SGli) ve Asyalı olmamam, büyük rol oynuyor aslında. Bizim gibi uluslararasıları okulda bölümlere sınırlı sayıda almak istiyorlar doğal olarak. Lokallere çok çok esnek olmalarına rağmen, bizim gibi oranın bursuyla gelenlerin uzatmamızı asla istemiyorlar. Uzatırsanız, hem sizin hem de hocanızın/bölümün sizin adınıza para ödemesi lazım (Benim param yoktu, kendim ödeyemem. Ülkenin de ekonomik durumu ortada ki zaten ekonomik olarak dezavantajlı bir kesimden geliyorum. Doktorada bir birikim yapsanız dahi, max 2 ay kiraya çıkıp yaşayacak kadar belki idi.) Bedava da çalıştıramayacakları için, size bir de maaş vermeleri lazım. Her yıl şu kadar (ulusal/uluslarası) mezun verdik derken de orada bir sayı düşecek vs vs. Bir sürü nokta var. Kafasındaki birkaç proje için de yeni birkaç insan işe alım sürecindeydi; biyoinformatik ve makale yazımı için ne var evden de yaparsın dedi ve bunun evden işsizken kolay olmayacağını söylememe rağmen öyle dımdızlak kalarak son çare tezi yazmaya koyuldum.
SGde kalacak yer masrafı, bursunuzun en büyük harcama dilimidir. Yurtlar nispeten uygun olanaklar sunsa da yurtta kalmak da şans. Size çıkabilir de çıkamaz da. Talihsizlik bu ki yazın kalmak için tüm başvuru ve uğraşlarıma rağmen, tez yazım sürecinde yurtsuz kaldım. Son bursum temmuzda verilecekti ancak dışarıda kiraya çıkmak ateş pahası idi. Henüz veri analizi konusunda nasıl iyileştirebilirim diye kafa yorup durduğum süreçte bir de yurtsuz kaldım. Öte yandan SGnin en güzel yanı, oradaki candan akademik Türk kominitesi idi. Sağolsun iki arkadaş bana evini açtı. Biri kirayı vermiş olsa da zaten temelli dönüş yaptığı için odası boştu. Diğer arkadaş da onun yerine benim gelmemi sorun etmedi. Çok cüzi bir ücret mukabilinde kalmama izin verdiler (Onu da istemediler de ben talep ettiğim için zorla kabul ettiler.). Ve böylece 3 haftalık yersiz yurtsuz koltuk sevdası dönemim başladı.
Taşındığım ilk hafta, evdeki arkadaşın kardeşi ziyaretine geldiği için bir güneydoğu ülkesine beraber seyahate çıktılar. Ev, tamamen stres yüklü bana kaldı. O hafta, aynı zamanda yan binadaki bir konferans için (evet sonunda izin çıkmıştı) de sunum hazırlamam lazımdı.
Bu 3 hafta içinde hem tezi şekillendirip, son haline getirmem gerektiği için sunum aslında bir fırsattı kafamdakileri de toparlamak için. Ne gecem ne gündüzüm belli halde, derdimi de anlatacak akademik bir danışman da bulamazken evlerini açan iki dost sayesinde, biraz olsun feraha ermiştim. Tezi vaktinde verebilecek miyim, kalacak yer ne olacak, param yetecek mi ve benzeri (ve fazlası)bir sürü dert içinde uzun bir aradan sonra, diğer arkadaşım yatağını bırakmış olsa da şu gri koltukta tüm dertlerim tasalarım bir iki geceliğine kayboldu. Uyumak da bir nimet, onu çok iyi anlıyorsunuz. Yatak değil; bu gri koltukta bir iki geçirdikten sonra biraz kafamı toparladım. O evin bana kaldığı hafta hem sunumu hazırladım hem de tezi şekillendirdim. İhtiyacım olan belki azıcık huzurmuş. O kadar uzun süredir o kadar fazla derdin tasasını çekmiştim ki! Biraz da ümidimi yitirmiştim belki bilmiyorum…Birinin bu şekilde belki kendince ufak bir desteğinin, benim için etkisi çok büyük olmuştu (İnsan, herkesin kendi derdi var; kimseye yük olmayım derken bitip tükeniyor. Ölçülü olmak lazım.).
Sonraki haftalarda da bu gri koltukta fazlaca vakit geçirecektim. Tez yazım süreci, yaratıcı bir süreç olduğu için sürekli makale okuyarak veyahut devamlı yazarak olmuyor. Ben de iki günde bir yürüyüş/koşu ve yemeklerimi Young Sheldon izleyerek geçirerek, çoğu vakitte ise otururken kalkarken yatarken bile tez yazarak geçirdim. Güzel arkadaşımın kardeşi döndükten sonra o da ev arkadaşı gittiği için yurda çıkıyordu ve benim son birkaç gün için yine kalacak yer bulmam gerekiyordu. Orta düzeyde bir otelde birkaç günlük yer ayarlayıp oradan da ayrıldım. Yatağın tüm odayı kapladığı küçük otel odasında verimli çalışamadığım için, haftasonu sakinliğinden de istifade ederim diye düşünerek ofiste hala tez düzeltmelerini bitirip ülkeden ayrılmadan ve son verim tarihi geçmeden önce döneyim diye çabaladım. Öyle ki sabahın 7sinde uçak için otelden ayrılmadan hemen önce tezimin teşekkür kısmını da anca ekleyip, siteye yükledim.
Daha sonra yine bazı aksaklıklar yaşansa da sonradan bunları da halledip, tez değerlendirme sürecisini aile evimden beklemeye başladım.
Ailevi de bazı sorunlar olduğu için destek olurum ümidiyle bir süre buradan iş ararım diye düşünüyordum. Bu süreçte de makale sürecinden kendi yakınlarıma dek her anlamda o kadar hayalkırıklığı yaşadım ki geçtiğimiz aylarda ciddi bir rahatsızlık geçirdim. Ufak bir tedavi süreci var, hala bekliyorum.
Oraya ilk giderken de ilk yerleşim desteği yoktu NUS’in bana verdiği bursta. Hatta, lise arkadaşlarımdan Bilkent MBG departmanındakilere dek herkes toplaşıp bana altın (bildiğiniz çeyrek) hediye etmişti, en azından maddi destek olsun diye. Zira, MBG yüksek lisans bursu da çok azdı (bunları da daha önceki postlarda anlatmıştım). Oluyor böyle şeyler.
Defans sonrası da geçti gitti ve 2024 itibariyle akademik doktor ünvanı almış oldum. Ünvan bahane, tüm maddi sıkıntılara rağmen bilime devam etmek istiyorum. Tez ve makale sürecinde yaşadıklarım yüzünden açıkçası akademiyi bırakma raddesine gelmiştim. Ancak bir yandan da tez yazarken ve düzeltmelerde eklemeler yaparken, fikirsel olarak hem çok eğlendim hem çok öğrendim. Bu da tüm olumsuzluklara rağmen kendime ve bilimsel yeteneklerime güven tazelememe vesile oldu. Bakalım bundan sonrası nasıl geçecek? Makaleyi verdikten sonra çok iyi kurumlardan çok kaliteli bilim insanları ile tanışma fırsatı da yakaladım. Benim için motive edici oldu bu mülakatlar. Şu an sadece gelişime açık ve iyi bir iş bulmaya odaklanmak istiyorum.
Buradan size de bir Grup Vitamin şarkısı olan ‘Takmayacaksın’ı armağan ediyorum. Bir de İlhan İrem’den ‘bazen neşe bazen keder; hayat geçip gider’; elde olanla gayreti bırakmayandan ümit kesilmez.